Açlık Oyunlarının ikinci filmi olan Catching Fire, Suzanne Collins' in aynı kitabından uyarlanmıştir. Filmin başrollerini; Jennifer Lawrence (Katniss Everdeen), Josh Hutcherson (Peeta Mellark) ve Liam Hemsworth (Gale Hawthorne) paylaşmaktadırlar.
Açlık Oyunları'nı kazanmayı başaran Katniss ve partneri Peeta, evlerine dönüp bölgeler arasında yapacakları 'Zafer Turu'nu beklemektedirler. Ancak President Snow Katniss'ın diğer mıntıkalar için ayaklandırıcı bir öğe olarak görmektedir. Ve onu ortadan kaldırmak için sadece 25 yılda bir yapilan ve eski Açlık Oyunları kazananlarının yer aldığı Çeyrek Asır Oyunları (Quarter Quell) adlı yarışı bu sene yapıcaklarını duyurur.
Bu mıntıkalarda yaşayan insanların umutları haline gelen Katniss, resimde de görüldüğü üzere bu hareket bu oyunlarda hayatlarını kaybeden insanlar için saygı, hatırlama öğesi olarak kullanılmıştır.
Filmin en önemli simgesi ise alaycı kuştur.
Filmin ana temaları hayatta kalma, bağımsızlık, devlet hakimiyeti ve dayanışmadır. Ilk isyanı bastırdıktan sonra Capitol, her mıntıkayı ve insanların yaşamlarını kontrol etmek için kurallar yaratmıştır. Insanların hayatlarını hiçe sayarak kendi zevkleri için insanların ölümlerini izlemektedirler.
En İyi Film (Drama): 12 Years a Slave En İyi Kadın Oyuncu (Drama): Cate Blanchett (Blue Jasmine) En İyi Erkek Oyuncu (Drama): Matthew McConaughey (Dallas Buyes Club) En İyi Film (Müzikal-Komedi): American Hustle En İyi Kadın Oyuncu (Müzikal-Komedi): Amy Adams (American Hustle) En İyi Erkek Oyuncu (Müzikal-Komedi): Leonardo DiCaprio (The Wolf of Wall Street) En İyi Animasyon: Frozen En İyi Yabancı Film: The Great Beauty (Yönetmen: Paolo Sorrentino, İtalya ) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence (American Hustle) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jared Leto (Dallas Buyers Club) En İyi Yönetmen: Alfonso Cuaron (Gravity) En İyi Senaryo: Spike Jonze (Her) En İyi Müzik: Alex Ebert (All is Lost) En İyi Şarkı: Ordinary Love (U2) Mandela: Özgürlüğe Uzun Yürüyüş
TV kategorisinde ödül alan isimler:
En İyi Dizi (Drama): Breaking Bad En İyi Kadın Oyuncu - Dizi (Drama): Robin Wright (House of Cards) En İyi Erkek Oyuncu - Dizi (Drama): Bryan Cranston (Breaking Bad) En İyi Dizi (Müzikal-Komedi): Brooklyn Nine-Nine En İyi Kadın Oyuncu (Müzikal-Komedi): Amy Poehler (Parks and Recreation) En İyi Erkek Oyuncu (Müzikal-Komedi): Andy Samberg (Brooklyn Nine-Nine) En İyi Mini Dizi: Benind the Candelabra En İyi Mini Dizi Kadın Oyuncu: Elisabeth Moss (Top of the Lake) En İyi Mini Dizi Erkek Oyuncu: Micheal Douglas (Behind the Candelabra) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jacqueline Bisset (Dancing On the Edge) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jon Voight (Tay Donovan)
Hemen hemen her filmiyle birçok ödüle aday olan Zimmer, The Lion King filmi için ürettiği o olağanüstü bestesiyle Oscar heykelciğini almayı başarmıştır.
Efendim koskoca bir yılı geride bırakmışken tabii ki sinema sektörü bu geride bıraktığımız 365 günü boş geçirmedi. Sizler için 2013 yılında en çok gişe başarısı yakalayan 10 filmi sıralamak istedim.
1)CM101MMX1 Fundamentals
3.842.212 izleyiciye ulaşan film (aslında gösteri) tam 27 hafta yayında kalmış ve 2013 yılında en çok izleyiciye ulaşan film olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında Cem Yılmaz filmleri dediğimizde aklımıza hep yüksek bütçeli yapımlar geliyor (G.O.R.A. Yahşi Batı ) gibi. Fakat Cem Yılmaz kendisinden beklenenin aksine belki de Türk sinema tarihinin en düşük bütçeli filmiyle koca bir seneye damga vurmasını başardı. Aslında hepimiz Cem Yılmaz'ın tek kişilik gösterisine gitmek için bilet ararken kendisinin bu dahiyane fikri sayesinde çok daha fazla kişiye ulaşma imkanı bulmuş olması da kendi kişisel kariyeri açısından da çok olumlu gözükmekte..
2) Düğün Dernek
3 haftadır vizyonda olan Düğün Dernek 3.267.728 kişiye ulaşarak önemli bir başarıya imza atmıştır. Yönetmenliğini Selçuk Aydemir'in üstlendiği yapımda Ahmet Kural ve Murat Cemcir filmin başrolünü paylaşıyor. Aslında çoğumuz Çalgı Çengi'nin devam filmini beklerken başka bir yapımla karşımıza çıkan ikili hayallerimizi pek de suya düşürmemiş gibi görünüyorlar. Tabi bu ikiliye Rasim Öztekin gibi dev bir sanatçı daha eklenince tadına doyumsuz bir Türk komedisi karşımıza çıkıyor...
3) Celal ile Ceren
Yönetmenliğini Togan Gökbakar'ın üstlendiği film 22 hafta vizyonda kaldı ve 2.853.628 seyirciye ulaşma başarısını göstererek 3.lük koltuğunu kaptı. Şahan Gökbakar ve Ezgi Mola'nın baş rollerini paylaştığı filmde tipik Şahan Gökbakar komedisi karşımıza çıkıyor. Açıkçası kendi yorumumu ortaya koyacak olursam filmi pek de başarılı bulduğum söylenemez, lakin gişe rakamları benim söylediğimin biraz da tersine konuşuyor. Zaten Şahan Gökbakar'da filmine yapılan eleştirileri hep gişe rakamlarını ortaya koyarak cevap vermişti. Artık ne kadar doğru ne kadar yanlış orası size kalmış...
4) Kelebeğin Rüyası
Yılmaz Erdoğan'ın hem yönetmenliğini hem de oyunculuğunu yaptığı film 41 hafta vizyonda kalarak 2.158.749 seyirciye ulaşmıştır. Filmin baş rollerini Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat ve Belçim Erdoğan üstleniyor.Filmin gişe başarısından ziyade 86. Akademi ödüllerine yani bildiğimiz haliyle Oscar ödüllerine en iyi yabancı film dalında aday adayı olmuş olması bir başka başarı hikayesidir. Özellikle atletik yapısıyla dikkat çeken Kıvanç Tatlıtuğ'un bu film için 20 kilo vermesi gözlerden kaçırılmayacak bir başka ayrıntıdır. İki genç şairin hayatının anlatıldığı filmde edebi ve şiirsel dokunuşlar son derece hakimdir ve bence Yılmaz Erdoğan yine kendinden bekleneni fazlasıyla ortaya koymuştur..
5) Romantik Komedi 2 Bekarlığa Veda
Yönetmenliğini Erol Özlevi'nin üstlendiği film 1.507.582 seyirciye ulaşmış ve 17 hafta vizyonda kalmıştır.. Baş rollerinde Sinem Kobal,Gürgen Öz ve Cemal Hünal gibi isimlerin olduğu film bence boş vakit doldurmak amaçlı izlenebilecek eğlenceli bir film olarak göze çarpıyor. Sanatsal kaygılarla yorumlanmaması gerektiğini düşündüğüm bu film az önce bahsettiğim gibi eğlence amaçlı son derece keyifli bir yapım olarak göze çarpıyor.
6) Hükümet Kadın 2
Başrolü Demet Akbağ'la paylaşan Sermiyan Midyat tıpkı ilk filmde olduğu gibi bu filmde de yönetmenlik koltuğunda oturuyor. 1.486.173 seyirciye ulaşan film 7 hafta vizyonda kalmıştır. İlk filmindeki başarısını vait kaybetmeden ikinci filme taşımak isteyen Sermiyan Midyat ve ekibi bence bu filmde o kadar da başarılı olamamıştır. Hatta ve hatta çoğu izleyici ilk filmin ekmeğini yemeye devam etmişler diye de yorum bildirmişlerdir. Filmde dikkat çeken bir unsur ise Arda Turan'ın konuk oyuncu olarak yer almasıdır.
7) Benim Dünyam
Başrolde Beren Saat'e eşlik eden Uğur Yücel aynı zamanda filmin yönetmenliğini de üstlenmiştir. 1.376.335 seyirciye ulaşan film 9 hafta vizyonda kalmıştır. 2004'te çekilen BLACK filminin uyarlaması olan Benim Dünyam çoğu kesim tarafından birebir kopya olarak değerlendirilmiştir. Çok beğendiğim Uğur Yücel oyunculuğu bu filmde de yine son derece ön plana çıkmış izeyenlere hem hüzünlü hem de gülümseten güzel bir filmi ortaya çıkarmıştır.
8) Hızlı ve Öfkeli 6
Yönetmenliğini Justin Lin'in yaptığı filmde başroller yine Vin Diesel ve kısa bir süre önce kaybettiğimiz Paul Walker yer alıyor. 15 hafta vizyonda kalan film 1.180.105 seyirciye ulaşmıştır. Yaptıkları büyük soygundan sonra son derece zengin olan ekibimiz artık kaçak hayatından vazgeçip ailelerinin yanlarına dönmek istiyorlardı. Her filmde alışkın olduğumuz müthis yarış sahneleri ve etkileyici efektleriyle Hızlı ve Öfkeli Paul Walker'ın anısına izlenmesi gereken bir başka film olmalıdır...
9) Su ve Ateş
Başrollerini Özcan Deniz ve Yasemin Allen'ın paylaştığı filmin yönetmeni de Özcan Deniz olarak göze çarpıyor. 6 hafta vizyonda kalan film 1.158.290 seyirciye ulaşarak başarılı bir gişe rakamı ortaya koymuştur. Filmde hem çok büyük bir aşk konu edilirken aynı zamanda bir aşiret hesaplaşmasının da bu tesadüflerle dolu aşkın önündeki en büyük engel olduğu görülüyor. İlginç ve sürükleyici kurgusu ve trajikomik bir aşk hikayesini anlatan film izlenmeye değer..
10) Şirinler 2
Ve son sıramızda çckluğumuzun vazgeçilmezi şirin dostlarımız yer alıyor. 21 hafta boyunca vizyonda kalan bu animasyon tam 1.115.117 seyirciye ulaşma başarısını göstererek listemize son sıradan dahil oldu.
İlk filmde olduğu gibi yine azılı düşmanımız ( kendimi tabi ki şirinlerden sayıyorum) Gargamel sihir iksirinin peşine düşmüş ve bunun için türlü türlü kötülüklerle çocuk izleyenlere son derece eğlenceli ve komik sahneler sunmayı başarmıştır.
Silah uyuşturucu ve organ mafyası gibi 21.yüzyılın en karlı ve en aşağılık gelir kaynaklarından biri olan, çocuk ve fuhuş ticaretinin anlatıldığı bu filmde vahşi gerçeğin karşısında çaresizliği görüyor ve insanlığınızdan utanıyorsunuz. Pek meşhur olan bir film değildir fakat asıl mesajı; her yıl 800.000 kadının/kızın seks kölesi olarak kullanılmasını anlatmıştır. 2005 ABD ve Kanada ortak yapımı olan filmde başrolleri; Miro Sorvino, Donald Sutherland ve Robert Carlyle gibi isimler paylaşıyor.
Uzak doğu ülkelerinde özellikle de Filipinler'de çok sayıda olan çocuk genelevleri ve oraya giden zengin pedofililer ile ilgili olan yerleri insanın midesini kaldıracak cinste ve Amerika, bu işin dünya üzerinde en çok yapıldığı yer olarakta kayda geçmiştir.
Diğer bir önemli noktasıysa filmin 3 farklı hikayeden yola çıkıp, tek bir konu üstünde durmasıdır. Filmde, Ukrayna da yaşayan 16 yaşında balerin olmak isteyin genç Nadia'nın (Laurence Leboeuf) mankenlik ajansına başvurduktan sonra kendini bir anda Amerika'da seks kölesi olarak bulması, Güneydoğu Asya'da tatil olan Amerikalı çiftin 12 yaşındaki kızı Annie (Sarah Jeanne Labrosse) fidye dahi istenmeden kaçırılmış ve Romanya'da yaşayan 17 yaşındaki Katerina (Anna Hopkins), maddi sıkıntılar yüzünden internetten iş ararken aniden ortadan kaybolması, insan ticaretiyle uğraşan aşağılık insanların ellerinin ne kadar uzun olduğunu göstermekte ve anlatmaktadır.
Ya benim anlamadığım olay ise, piyasada çekilmiş veya çekilmekte olana onlarca yüzlerce gereksiz film varken bu tip filmlerin çok az derecede bilinmesi ve izlenmesi gerçekten enteresan. Süresi uzun diyip kestirip atıyorlar hemen. İnsanlar olarak bazı konulara duyarsızız bence. Şahsen beni derinden etkileyen bir filmdi. Bir senaristin hayal ürünü değilde gerçek yaşanan olaylar olduğunu bilmekte ayrıca üzüyor insanı ve herkese, 3 saatini ayırıp kesinlikle izlenmesini tavsiye ederim...
Bu iki fotoğraf bence her şeyi özetliyordur...
31 Aralık 2013 Salı
Arkadaşlar selam,
Ben bir türlü sevemedim bu 31 Aralık gecelerini…
Hiçbir zaman yılbaşının kutlanacak bir yanı olduğu düşünmedim.
Ama sanırım 2013’ü uğurlarken gerçekten bir kutlama yapılmalı.
Her ne kadar benim için kötü geçmemiş bir sene de olsa toplumca çok zor günlerden geçtik, bir sürü kayıp verdik.
Umarım bu geceden itibaren her şey hepimiz için bambaşka olur.
The Wall, kuşkusuz zamanının en görkemli albümlerinden biri olmuştur. Hatta tüm zamanların...
Bir şarkıyı üst üste kaç kez dinleyebilirsiniz?
Peki ya bir albümü?
Kelimeleri yakalamak kolay olsa da felsefesi bambaşka, sözcüklerden öte.
Albümün çıkmasından tam 3 sene sonra film uyarlaması geldi.
Roger Waters'ın sözleri ile örülen bir duvarı izleriz film boyunca.
Ve yıkılışını...
Filmi birkaç kez izledikten sonra albüm bir daha eskisi gibi dinlenemez bir hal alıyor.
Her bir notada, sözlerle iç içe geçmiş o sahneler canlanıyor kafalarımızda...
Hayatınız boyunca kafanızdan çıkmayacak flashbackler yaratıyor film.
Pink adlı bir karakter anlatılır film boyunca.
2. Dünya Savaşı sırasında babasını kaybeden küçük Pink, duvara ilk tuğlaları bu dönemde koyar. Ardından okul dönemi anlatılır. Zamanla bir rock star olan Pink'in hayatı ve ilişkileri zamanla berbat bir hal alır ve artık duvar tamamen örülmüştür.
Yalnız kalan Pink'in çığlıkları hiçbir şekilde duyulmaz ve iyice dünyadan kopar, konserlere devam edemez hale gelir. Kısa bir süre içinde iyice deliren Pink, duvarın arkasında mutlu olan bir faşiste dönüşür.
Daha sonra tükendiği nokta ve yargılanma süreci gösterilir. Yargılama sürecinde Pink'in kendisiyle hesaplaşmasını konu edilir.
Herşeye rağmen sonunda duvarlar yıkılır ve tüm karanlığına rağmen albüm aydınlık bir sonla biter.
***
2013'te ailemden gelen doğum günü hediyesi Roger Waters: The Wall Live bileti oldu.
Son nefesimi verene kadar unutulmayacak konserler arasında ilk sıradan inmeyeceğine eminim!
Gezi olayları sırasında yayınladığı bir yazıda direnişçilerin yanında olduğunu vurgulayan Waters, herkesin kalbini bir kez daha çalmıştı.
Ama ne yalan söyleyeyim, bu desteğini konsere yansıtacağını hiç beklemiyordum.
Tamamen görsel bir şölen olan bu konserin en güzel ve özel anı, Mother şarkısı sırasında duvara yansıyan gezide verdiğimiz kayıplardı...
ITU Arenadaki herkesin bir arada slogan atması ve bir yandan da gözyaşlarını silecek peçete araması unutulamayacak bir anı oldu.
"Sizi hep hatırlayacağız."
Ve o konuşması:
***
Bilmeyenler ve merak edenler için yayınladığı o destek yazısı:
To all my friends in Turkey
I am with you! We are with you! You are so right to resist the forces of autocracy and repression. It doesn't matter who they are.
If I read the Internet right, in your case, you are resisting autocratic religious zealots.
Turkey is your country and we support you and yearn for your freedom, but also, you and your struggle are so important to the rest of the world.
Every time a man or woman or child takes to the streets, and stands up for human rights, for self determination, for democracy, for Mistress Liberty, the rest of the world is in debt.
We are not physically with you in the water cannon's fire, in the tear gas clouds, but we are with you in spirit.
We applaud your stand for we know it is not easy.
Your great country stands at the gateway between east and west. ISTANBUL is legend in the history of civilization. Your resistance today may well be a turning point between all of us and a return to the dark ages.
THERE IS NOTHING MORE IMPORTANT THAN WHAT YOU ARE DOING TODAY:
With love, and tears, and huge respect,
Roger Waters.
***
Son olarak, böyle bir adamı tanımamı sağladığı için anneme teşekkürler...